‘İsrail’in 11 Eylül’ü’ olarak anılan saldırıların üzerinden 6 gün geçti.
İsrail tarafında ölü sayısı 1300’e yükselirken Gazze’ye yönelik saldırılarda da can kayıpları her geçen saat yükseliyor.
Hem İsrail kamuoyu hem dünya ‘İsrail saldırıya nasıl engel olamadı’ sorusuna yanıt arıyor. Oklar ise Netanyahu ve izlediği politikayı işaret ediyor.
Netanyahu, siyaset hayatında neredeyse kazandığı seçim sayısı kadar lakap kazandı. Bunlardan bir tanesi de yenilginin kaçınılmaz olduğu düşünülen anlarda dahi zafer kazanma yeteneği sayesinde ona layık görülen ‘sihirbaz’ yakıştırmasıydı. Netanyahu’nun bir başka lakabı ise ‘Bay Güvenlik’.
Ancak görünen o ki Netanyahu bu lakabını Hamas saldırısını önleyemeyerek kaybetti. Şimdi gözler yeniden ‘sihirbaz’lık yapıp yapamayacağında.
Muhalefet şimdilik Netanyahu’nun istifasını talep etmiyor. Muhalefetin lideri olan eski Başbakan Yair Lapid, ‘Şu anda kimin suçlanacağı ya da bu sürprizin nasıl yaşandığı ile ilgilenmiyorum’ sözleri ile suçlu aramak için erken olduğunun altını çiziyor.
İsrail tarihi ise bize bu gibi sürpriz saldırıların ve krizlerin hükümetin çökmesine yol açtığını öğretti. 1973’teki Arap-İsrail savaşı’nda, 1982’deki ilk Lübnan savaşında ve 2006’daki Lübnan Savaşı’nda durum böyleydi.
Tüm bunların ışığında akıllardaki soru şu; ‘Hamas saldırısı Netanyahu için sonun başlangıcı mı?’
İsrail istihbaratının bu derecede başarısız olduğu ve bu kadar çok kayıp verdiği son sefer, neredeyse 50 yıl önce, Mısır ve Suriye’nin Yom Kippur’da İsrail’i işgal ettiği gündü. Meir, 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonraki yıl 1974’te başbakanlıktan istifa etti.
Durham Üniversitesi bölgesel güvenlik profesörü Clive Jones, İsrail’deki şokun hala taze olduğunu ancak aynı zamanda ‘aşikar bir öfkenin de mevcut olduğunun’ altını çiziyor ve ekliyor;
‘Öfkenin en büyük kısmı Hamas’a yönelik. Fakat aynı şekilde Netanyahu liderliğindeki bu hükümetin güvenlik konusunda başarısız olmasına karşı da kaynayan bir öfke var.’
Bu öfkeyi İsrail basınında görmek de mümkün. 2019’da ‘Filistin devletinin kurulmasını engellemek isteyenler, Hamas’ın güçlendirilmesini ve Hamas’a para transferini desteklemelidir’ diyen Netanyahu’nun stratejisi her zaman, Ramallah’taki Filistin Otoritesini zayıflatmak için Hamas’a manevra alanı sağlamak oldu.
Hamas’ın saldırısının ardından bu politika da yoğun ateş altında kaldı.
Tal Schneider’in Times of Israel için kaleme aldığı ‘Netanyahu yıllarca Hamas’ı destekledi. Şimdi her şey altüst oldu’ başlıklı köşe yazısında şu ifadeler dikkat çekiyor;
‘Yıllar boyunca Benjamin Netanyahu liderliğindeki çeşitli hükümetler, Gazze Şeridi ile Batı Şeria arasında iktidarı bölen bir yaklaşım benimsedi; Hamas terör grubunu destekleyen hamleler yaparken Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ı dize getirdi.
Buradaki fikir, Abbas’ın veya Filistin Yönetimi’nin Batı Şeria hükümetindeki herhangi birinin bir Filistin devletinin kurulması yönünde ilerlemesini engellemekti.
Böylece, Abbas’ı zedelemeye yönelik bu girişimin ortasında Hamas, basit bir terör örgütü olmaktan çıkıp, İsrail’in Mısır üzerinden dolaylı görüşmeler yaptığı ve yurt dışından nakit akışı almasına izin verilen bir örgüte dönüştürüldü.’
Netanyahu’nun Gazze’deki Hamas yönetimini değerli bir varlık olarak görmesinin nedeni Filistinliler kendi aralarında bölünmüş kaldığı sürece bunun İsrail’in çıkarına olduğu teziydi.
Netanyahu’nun Filistinlileri bölme politikası Hamas’ın İsrail’in karşılaştığı en büyük saldırıya imza atması ile adeta çöktü.
Netanyahu, İsraillilerin çoğunun istediği temel şeyi, yani güvenliği sağlama temelinde seçildi ve bu açıkça başarısız oldu. Görünen o ki sonuç, yirmi yılı aşkın bir süredir İsrail siyasetine hâkim olan bir siyasi devin çöküşü olacak.
Netanyahu’nun bir kez daha ‘sihirbazlık’ yapıp yapmayacağını ise kuşkusuz zaman gösterecek.